İKLİL
  "Biz" ve "Siz"
 

 

“Biz”den korkanlar “siz”i seviyor…

Sosyalistler, Türkçüler ve İslâmcılar hay huy içinde geçen son kırk yıl süresince güçlü bir "biz" sahibi olamadı. Bir gelişmeye talip olarak yürüyüşe geçtikleri zamanlarda önlerine çıkan her mania onları onarılamayacak derecede parçaladı. Kariyerizm illeti ideologi ortaklığını görünmez hale getirdi. Yalnızca öbekler oluşturmak suretiyle parçalanmadılar, aynı zamanda her kafa bir baş olma iddiası taşıdı ve bildiğini okudu. Bildiği neydi acaba? Geçen kırk yıl boyunca ideologi takipçileri düşüncenin ve düşünmenin kendilerine muhtemel katkısını küçümsedikleri kadar hiçbir şeyi küçümsemediler. Düşünce merkeze alınmadığı için düşüncenin muhiti de doğmadı. Sosyalistler, Türkçüler ve İslâmcılar vurgulandığı zaman kendi üstünlüklerini hissettirecek bir "biz" alanına işaret edemediler. Çünkü kendi aralarında her şeyin bir yeri olduğunu tespit eden bağı kuramamışlardı. Her şeye bir yer temin edilemeyince herhangi bir şeyin de kendi yerinde bulunması imkânsızdı.

Sosyalistler, Türkçüler ve İslâmcılar son kırk yılda çok farklı sebeplerle bile olsa fincancı katırlarını ürküttü ve bunun sonucu olarak ölçüleri birbirinden çok farklı olsa bile her ideologi sahibi sopalandı. Sopa yemeyenler olduysa, onlar fincancıya alenen veya gizlice kendisinin fincancının karşısında yer alan tarafa mensup olmadığını beyan edenlerdi. Hasılı kelâm, Türkiye'nin toplum yapısının adı konulmuş bir şekle girerek düzeleceğine inanan kim varsa kendilerine sopa korkusundan "biz" diyemez oldular. Demek isteselerdi zaten öne sürecekleri bir "biz" elde edememişlerdi. Bütün bir kampa mahsus bu başarısızlık hem sosyalistlerin, hem Türkçülerin ve hem de İslâmcıların fazladan birer maske edinmesini kolaylaştırdı. Mazeretleri şuydu: "Sopa yemekten korktuğumuz için değil; dile getirmeye müsait bir "biz" olmadığı için bizden bahsetmiyoruz." İleri sürdükleri akıllara sezâ bu gerekçe bir yandan düşük bir ahlâkı, diğer yandan düşük bir statüyü belgeliyordu. Çünkü bir türlü punduna getirip biz diyemeyenler fincancı tarafından kendilerine siz denilmesinden mazoşist bir zevk alıyorlardı.

Eğer bu saatten sonra biri kalkıp sosyalistlere, Türkçülere ve İslâmcılara onları istiskâl edercesine "siz" derse hiçbir sosyalist, Türkçü veya İslâmcı bu hitap tarzına itiraz etmiyor ve belli etmese bile bundan memnuniyet duyuyor. Bu memnuniyetin birinci sebebi insanların hiç statüsüz kalmaktansa düşük statüye razı olmak eğilimidir. Yani insanlar hiç bilinmemektense kötü bilinmeyi tercih ederler. Kırk yılı geride bıraktıktan sonra kalıntı sosyalistlerin, kalıntı Türkçülerin ve kalıntı İslâmcıların "biz"den korktukları halde "siz"i sevmelerinin benimsedikleri ahlâkı ifşa eden ikinci ve asıl sebebi Türklere mahsus gündelik hayatın akışı sırasında kamu gözünde bir kampa ait olunduğunun farz edilmesiyle birlikte hâlâ istifadeye mazhar bir şeyler kaldıysa onu kaçırmamak, avantadan mahrum kalmamak endişesidir.
 
İsmet ÖZEL