İKLİL
  ilim
 

İbni Mes'ûd (radıyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem) şöyle buyurdu:

"Bizden bir şey işitip, onu aynen işittiği gibi başkalarına ulaştıran kimsenin Allah yüzünü ağartsın. Kendisine bilgi ulaştırılan nice insan vardır ki, o bilgiyi, bizzat işiten kimseden daha iyi anlar ve korur."
Tirmizî, İlim 7;  Ebû Dâvûd, İlim 10; İbni Mâce, Mukaddime 18
Açıklamalar
 
Hadisin baş kısmında Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem)’ in bir sözünü rivayet eden kimseler için “Yüzünü Allah ağartsın” şek­linde tercüme ettiğimiz duâ cümlesi şöy­le açıklanmıştır:
Hattabi: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem), bu hadiste kendi sözlerini başkalarına aktaran kimse için “Nadâret” dilemiştir. “Nadâret” kelimesinin sözlük mânası: Yüz güzelliği ve parlaklığıdır. Burada ise Allah Rasûlünün sözlerini başkalarına aktaran kimsenin yüzünün ve değerinin gü­zelliği ve nimetlerle bezenmesidir. Duâ cümlesinin mânası: Benim bir sözümü işitip tebliğ eden kimseyi Allah süslesin, güzelleştirsin, Cennetin güzelliğine ve nimetlerine eriştirsin, yüzünü maddeten ve manen ağartsın, demek oluyor, demiştir.
 
Azizi de “Hadisleri tebliğ eden bir kimse ilmin parlamasına ve Sünnetin canlanmasına çalış­mış olduğu için, çalışması ile uyumlu bir tarzda ona duâ edilerek, dünyada ak bir yüzle ve sağ duyu sahibi halk arasında itibarlı, de­ğerli ve güzel bir şekilde yaşaması; âhirette de Cennetin parlak ni­metleri ile taltif edilmesi ve böylece dünyada ve âhirette, mutlu, se­vinçli, parlak, ak ve güzel yüzlü olması dilenmiştir” demiştir.
 
Hadis, ilmin faziletine işaret ederek ilim yapmaya teşvik etmektedir. İlim Allah'ın (c.c) bir emanetidir. Onu muhafaza ederek başkalarına aktarmak gerekir. Hadiste muhafaza etmek ve nakletmek methedilmiş, bu şekilde titiz davrananlara dua edilmiştir.
Bu hadis, gösterilen kaynaklarda çeşitli sahâbîler tarafından değişik lafızlarla rivayet edilmiştir. Fakat her bir rivayetin ifade ettiği şey aynıdır. Peygamber Efendimiz'in sözlerini, sünnetini ve hadislerini işiten kimselerin ona herhangi bir ilave ve çıkarma yapmadan aynen işittikleri gibi rivayet etmeleri gerekir.  Bunun Peygamber Efendimiz 'in hayır duasını alacak kadar önemli bir iş olduğu bu rivayette açıkça görülmektedir. Peygamber Efendimiz kendisine yalan isnad etmenin ne kadar ağır bir suç, büyük bir günah ve kişiyi cehenneme sokacak bir haram olduğuna bizzat kendisi işaret etmiştir. İslâm âlimleri, hadisleri iyice ezberleyip büyük bir hassasiyetle korumayan, onları yanlış rivayet edenlerin de Peygamberimiz'in bu tehdidine muhatap olacağını ifade ederler. Çünkü sünnet ve hadisler Kur'an'dan sonra dinimizin ikinci temel kaynağını teşkil eder. Bu sebeple sahâbîler Peygamber Efendimiz 'in sünnet ve hadislerini korumaya ve aynen ondan işittikleri ve gördükleri gibi sonraki nesillere aktarmaya büyük bir özen göstermişler ve bu hassasiyeti sonrakilerin de göstermeleri gerektiği yönünde toplumu eğitmişlerdir. Böylelikle sünnetin ve hadislerin nesilden nesile en sahih şekilde aktarılması sağlanmış, tahrif ve uydurmalardan korunması mümkün olmuştur. Bu korumanın sadece ezberleme yoluyla olduğu söylenemez; yazı da korumanın önemli unsurlarından birini teşkil eder. Peygamberimiz'in ilmi yazı ile kaydetmeyi tavsiye ettiğini de biliyoruz. Bu sebeple Peygamber Efendimiz'in zamanından başlamak üzere ilmin yazı ile tesbit ve korunması, İslâm dünyasında çok erken dönemlerde tedvin ve tasnif faaliyetlerinin başlamasına vesile oldu. Böylece hâfızalarda ve kalblerde korunan hadisler ve diğer bilgiler yazı ile de tesbit edildi.
İlmi öğrenip korumanın bir başka anlamı da o ilmin gereği ile amel edip, onu hayata geçirmek ve uygulama alanına koymaktır. Yani bir ilim sadece öğrenilip bilinmek için değil, yaşamak ve hayat tarzı haline getirilmek için elde edilir. Kur'an ve Sünnet'teki hatta beşerî ilimlerdeki emirlerin, yasakların, ibretli kıssaların anlatılmasının ve tarihin bilinmesinin sebebi budur. Tecrübî ilimler dediğimiz deneye dayalı bilim alanları için de aynı ölçüleri uygulamak mümkündür. İyi ve güzel olan bir şey her zaman ve zeminde aynı özelliği korur; kötü ve çirkin olarak kabul edilenler için de aynı kural geçerlidir.
Burada şöyle bir soru akla gelebilir: Peygamber Efendimiz’e atfen rivayet edilen  bütün sahih hadisler aynen onun ağzından çıkan lafızlarla mı rivayet edilmiş ve bize ulaşmıştır? Böyle bir iddiaya "evet" demek mümkün değildir. Bu konuda çok ciddî gayretler de gösterilmiş olsa, bu lafızların tamamının Peygamber Efendimiz'in aynen ağzından çıkan kelimeler olduğu söylenemez. Ancak, şartları yerine getirilmek suretiyle mâna ile rivayetin câiz olduğunda bütün âlimler görüş birliği içindedir.
Hadiste ortaya konulan bir başka gerçek, ilmi öğrenen ve ezberleyen kimsenin onu sadece kendisine saklamasının câiz olmadığı, tam aksine başkalarına tebliğ edip ulaştırma göreviyle de sorumlu olduğudur. Başlangıçtan beri açıkladığımız gibi, tebliğ edenin görevi bilgiyi işittiği ve öğrendiği şekilde aynen başka insanlara ulaştırmaktır. Kendisine ilim ve bilgi ulaşan kimsenin daha iyi koruyan, daha iyi anlayan ve o bilgilerden daha iyi hüküm çıkaran biri olması mümkündür. Onun için ilmi gizlemek değil, yaymak esastır. İlmi öğrenip korumak, başkalarına ulaştırıp tebliğ etmek faziletli bir iş olduğu gibi, onu anlamaya ve kavramaya çalışmak, hükümler çıkarmak ve hayata uygulamak da üstün bir niteliktir. Bu sebeple ilme hizmetin her çeşidi bir fazilettir.
 
İlmin sonraki nesle aktarılması, yeni keşif ve değişik anlayışların doğ­masına, anlatılanın belki daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Bazı "tabiîler", bir kısım sahabîlerden daha zeki ve fakih olduklarından kendile­rine naklolunan hadisten çok değişik gerçekler çıkarabilmişlerdir
 
Bu hadiste Fı­kıh ilmine vâkıf olmadığı için hafızasındaki hadislerden hüküm çıkarmaya gücü yetmeyen hadis hafızlarının bildikleri hadisleri onlardaki hükümleri kav­rayan ve bu hükümlerle Müslümanların sorunlarını çözebilen fıkıh âlimle­rine aktarmalarının önemine işaret edilmekte ve bildiği hadisleri rivayet eden kişilerin nasıl bir hayra vesile olacaklarına dikkat çekilmektedir.
Hadis-i şerif hakkında Hattâbî şöyle diyor: "Bu hadiste geçen, "Fıkıh ilmine malzeme teşkil edecek hadisleri bilen nice kimseler vardır ki" cümlesi, fıkıh ilmini en son derecesine kadar bile­meyen bir kimsenin, hadisi kendi anlayışına göre kısaltarak rivayet etmesi­nin caiz olmadığına delâlet eder. Çünkü fıkhın inceliklerine lâyıkıyla vâkıf olmayan kimse onu kısaltırken hadis-i şeriften hüküm çıkarmaya vesile ola­cak incelikleri bilmeden hadisi kısaltır. Dolayısıyla hadisten beklenen amaç kay­bolup gider.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Peygamber Efendimiz, kendisinin hadislerini işitip güzelce ezberleyen ve koruyan, işittiği gibi başkalarına nakledenleri övmüş ve onlara hayır dua etmiştir.
2. İlmi nakletmek bir emanettir; emaneti hakkıyla yerine getirmek gerekir.
3. İlmi gizlemek ve kendisinden başkasına öğretip aktarmamak câiz değildir.
4. Kendisine ilim tebliğ edilen bir kişi, onu kendisine ulaştıran kişiden daha iyi anlayıp değerlendirebilir.
5. İlmi öğrenip korumak, ezberlemek, yazmak ve hayata uygulamak şeklinde olur. 


        Mustafa OFLAZ'a teşekkürler...