İKLİL
  İhanetin Gölgesinde Vahşi Katliam
 

 

İhanetin Gölgesinde Vahşi Katliam
Ahmet VAROL / 29.12.2008

Alınan son haberlere göre Siyonist vahşetin gerçekleştirdiği katliamda şehit olanların sayısı 300'ü geçti. Yaralıların sayısı ise 1500'e ulaşmış durumda. Saldırılarda yıkılan binaların enkazının temizlenmesi esnasında altından cesetler çıkması sebebiyle ölü sayısı sürekli artıyor. Ayrıca durumları ağır olan yaralılardan ölenlerle birlikte de sayıda artma oluyor. Yaralılardan 200'ünün durumunun ağır olduğu bildiriliyor. Dolayısıyla ölü sayısının 350'ye ulaşması ihtimali olduğu söyleniyor. Bunun yanı sıra Siyonist işgal devletinin füze saldırıları da durmuş değil.
Ateşkes Olayı Çarpıtılıyor
Altı aylık ateşkesin uzatılmasına HAMAS'ın tek taraflı razı olmadığı, ateşkesin bitmesinden hemen sonra da saldırıda bulunduğu yönünde yorumlar yapılıyor ve son saldırı çoğunlukla bu yöndeki yorumlara oturtuluyor. Oysa gerçek böyle değildir. Ateşkes konusunu başından almak, iyi değerlendirmek ve gelinen noktayı ona göre tahlil etmek gerekir.
Filistin direnişiyle işgal devleti arasında gerçekleştirilen altı aylık ateşkesin bitmesinden sonra işgal devletinin amacı Filistin tarafını her yönden teslimiyete zorlayan, kuşatmanın kaldırılması şartını içermeyen, ayrıca İsrail işgal devletinin saldırılarının da önünü açık bırakan bir ateşkese zorlamaktı. Filistin direnişi böyle bir ateşkesi kabul etmeyince de olayın birinci sorumlusu gibi gösterildi. Oysa Filistin direnişi ateşkesin devam etmesini değil Siyonist işgale teslim olmayı, Siyonistlerin saldırılarının önünü açık bırakacak Filistinlilerin ise savunma haklarını bile ortadan kaldıracak tek taraflı ateşkesi reddetmiştir. Ayrıca Filistinliler için hayatı iyice çekilmez hâle getiren, Gazze'yi tam anlamıyla esir kampına dönüştüren, ilaçların ve gıda maddelerinin çoğunun bitmesine, elektriklerin kesilmesine yol açan kuşatmanın kaldırılması şartında ısrarlı davranmıştır. Çünkü dünya kendilerine sahip çıkmayınca Filistinlilerin de bu kuşatmanın kaldırılması için kendi mücadelelerine başvurmaktan başka bir seçenekleri kalmamıştı. Gazze'de bir buçuk milyon insanın böylesine bir vahşete maruz kalmasına sessiz kalanların, insanlık dışı kuşatmanın sona ermesi için en ufak bir faaliyette bulunmayanların bugün Filistin direnişi ateşkes konusunda kuşatmanın kaldırılması şartında ısrarlı davrandı diye onu sorgulamaya hakları olamaz. Kaldı ki aşağıda vereceğimiz bilgilerden de anlaşılacağı üzere işgal devletinin böylesine vahşi bir katliam gerçekleştirmesinin asıl sebebi Filistin direnişinin zikrettiğimiz gerekçelere binaen ateşkesin devamını kabul etmemesi değildir. Arka planda Siyonist devletin ve işbirlikçilerinin başka hesapları vardı.
Hadisenin yorumlarında dikkat çeken bir yanılgı da ateşkes sonrasında saldırıları Filistin tarafının başlattığı iddiasıdır. Oysa işgal yönetimi saldırıları daha ateşkes takvimi dolmadan başlatmıştı. Bunun amacı Filistin tarafını yıldırmak, sözünü ettiğimiz dayatmacı bir ateşkesi kabule onu zorlamaktı. Filistin direnişinin eylemleri işgalcilerin saldırılarına karşılık vermekten ibaretti. Ateşkes takviminin dolmasından sonra da işgal güçleri İslâmî direniş mensubu beş kişiyi şehit ettikten sonra Filistin direnişi füze saldırılarıyla karşılık verdi. İşgal devletinin saldırılarında beş direnişçi şehit olurken ses çıkarmayanlar, karşılık verilmesine tepki gösterdi ve bu misillemelerin İsrail'in saldırılarına çanak tuttuğu yönünde yorumlarda bulundular. Burada şu iki soruyu sormak gerekiyor: Filistinliler sinek mi? İşgalciler istedikleri gibi saldıracak, katledecek; Filistinliler karşılık bile vermeyecek, boyunlarını eğip ölümü beklemenin dışında bir şey yapmayacaklar. İkinci olarak da; Filistinliler karşılık vermeselerdi acaba Siyonistler saldırmayacak, katliam yapmayacaklar mıydı? Siyonistlerin amacı, ambargo ve kuşatmayla çökertemedikleri İslâmî yapıyı çökertmek için bir saldırı düzenlemekti. Ancak bu şekilde geniş çaplı kitlesel katliam düzenlemekle bütün bir Gazze halkını moral yönden çökertmeyi amaçlamışlardır.
Planlı ve Kasıtlı Katliam
Siyonistlerin Gazze'ye yönelik son saldırıda büyük bir katliam ve kitlesel imha operasyonu gerçekleştirmeleri planlı ve kasıtlıdır. İsrail gazetelerinden Ha Aretz saldırının altı ay öncesinden planlandığına dair bir haber yayınlandı. Öyle olup olmadığını kesin bilmiyoruz ama daha ateşkes takvimi dolmadan saldırıları başlatmaları ve tamamen provokasyon temelli bir strateji izlemeleri geniş çaplı saldırıyı önceden planladıklarına delil teşkil edebilir.
Saldırının büyük bir katliama sebep olması çok sinsi ve iğrenç bir planın sonucudur. İşgal devleti saldırılarında iddia edildiği gibi sadece HAMAS'ın güvenlik noktalarını hedef almadı. Gazze'deki yönetimin güvenlik noktalarının ve bu arada bir polis okulundaki mezuniyet töreninin hedef alındığı doğrudur. Buraların hedef alınmasından dolayı çok sayıda güvenlik görevlisi şehit olmuş veya yaralanmıştır. İşgal devleti buna ek olarak okulların öğleden önceki derslerinden çıktıkları saati hedef alarak evlerine dönen öğrencileri ve onları alan annelerini hedef almıştır. Bu yüzden evlerine dönmekte olan çocuklardan ve annelerinden de çok sayıda ölen ya da yaralanan olmuştur.
Siyonistlerin böylesi bir vahşet ve büyük bir kitlesel katliam gerçekleştirmelerinin amacı Gazze ahalisini aynı zamanda moral yönden çökertmek, direnme gücünü bu yolla kırmak ve iki yıldan fazla süredir devam eden ambargo ve kuşatmaya bu şekilde bir takviye yapmaktı.
İsrail'in Seçim Yatırımı
Bu saldırı aynı zamanda Siyonist işgal yönetiminin bir seçim yatırımıdır. Siyonist politikacıların Filistinlileri katlederek oy kazanmaya çalıştıkları artık onların politikalarını izleyen bütün herkes tarafından biliniyor. Kana katliamı da o zaman iktidarda olan İşçi Partisi'nin bir seçim yatırımıydı. Siyonist partilerin oy kapma yarışında gerçekleştirdiği bundan başka daha birçok katliam olmuştur.
Önümüzdeki Şubat ayında gerçekleştirilecek erken seçimler öncesinde Siyonist partilerin Filistin halkına ve bu halkın haklarını savunan direnişe karşı şiddet ve tehdit yarıştırmaya başladıkları biliniyordu.
Mısır - İsrail Ortak Katliamı
Bu saldırı ve katliam İsrail işgal devletinin tek başına gerçekleştirdiği bir katliam değildir. Katliamın askerî cephesini Siyonist işgal devleti oluşturuyor. Ama arka planda başka güçler de var. Hadisenin en düşündürücü ve ibret verici yanı ise arka planda duran güçlerin en dikkat çekeninin Mısır'daki çağdaş Firavun rejimi olmasıdır.
Mısır önce Gazze'deki yönetime muhtelif tuzaklar hazırlayarak işe başladı. Sonra bu ülkenin istihbarattan sorumlu devlet bakanı olması münasebetiyle İstihbarat Şefi diye bilinen Dr. Ömer Süleyman, HAMAS liderlerinin köşeye sıkıştırılmasını isteyen açıklamalar yaparak işgal devletiyle aynı hedefi vurduğunu kamuoyuna açıkladı.
Siyonist devletin Dışişleri Bakanı Bayan Tzipi Livni, katliam saldırısından iki gün önce Mısır'ın başkenti Kahire'ye ziyaret düzenleyerek bilgilendirme yaptı. Livni aynı zamanda Mısır Dışişleri Bakanı Ahmed Ebu'l-Gayt'la ortak basın toplantısı düzenleyerek Gazze'ye tehditler gönderdi. Yani işgal devletinin Dışişleri Bakanı Bayan Livni tehditlerini Tel Aviv'den değil Mısır'ın başkenti Kahire'den, üstelik bu ülkenin Dışişleri Bakanı Ebu'l-Gayt'ın yanına oturarak gönderdi.
Londra'da yayınlanan el-Kudsu'l-Arabî gazetesinin verdiği bir haberde Mısır'ın aynı zamanda İsrail'le diplomatik irtibatlarını sürdürdüğü ve bu irtibatlar sonuçlanmadan Gazze'ye herhangi bir saldırı düzenlemeyeceğine dair Gazze'deki yönetime teminat verdiği ve güvenlik merkezlerini boşaltmasına, buralarla ilgili tedbir almasına gerek olmadığını bildirdiği dile getirildi. Bu haberin doğruluğunu tam bilmiyoruz. Ama işgal devletinin saldırı öncesinde Mısır'la bir irtibata geçtiği kesin.
İşin ilginç yanı da Mısır'ın Rafah sınır kapısıyla ilgili hain oyunlarının, tuzaklarının ve komplolarının işgal devletinin katliam saldırısının başlamasından sonra da sürmesidir. Katliam üzerine Mısır, yaralıların çıkarılması için Rafah kapısını açtığına dair açıklama yaptı. Oysa yaralıların önemli bir kısmı ağır durumdaydı ve onları değil dışarı göndermek yerlerinden oynatmak bile mümkün değildi. Yola çıkarılmaları durumunda yolda ölecekleri kesindi ve Filistin Sağlık Bakanlığı bu insanların hayatlarının kurtarılması için acilen ilkyardım malzemesine ihtiyaçlarının olduğunu; hatta bu malzemelerin kara yoluyla gönderilmesi durumunda geç kalınacağını, çok acilen helikopterlerle gönderilmesi gerektiğini bildirdi. Mısır yönetimi bırakın helikopterle ilkyardım malzemesi göndermeyi gönderilen tıbbi malzemelerin ve ilaçların Rafah kapısından sokulmasını bile engelledi. Hatta Libya yönetiminin ilk yardım malzemesi ve ilaç taşıyan uçağının Rafah sınır kapısı yakınında bulunan el-Ariş havaalanına inmesini bile engelledi.
Buna ek olarak bizzat Gazze'deki sağlık yetkililerinin verdiği bilgilere göre Mısır, yaralıların çıkarılması için Rafah kapısını sadece transit geçişe imkân tanımak amacıyla açmıştı. Hastanelerinin kapılarını bu yaralılara açmıyor, yaralıların başka ülkelere götürülmesini istiyordu.
Böyle olmasına rağmen Mısır yine gerçekleri saptırmaya kalkıştı ve Dışişleri Bakanı Ahmed Ebu'l-Gayt, Kahire'de düzenlediği basın toplantısında kendilerinin Rafah kapısını açmalarına rağmen yaralıların gönderilmediği iddiasında bulunma arsızlığını göstermişti. Böyle bir iddiada bulunan Mısır yönetiminin güvenlik görevlilerinin ertesi sabah Rafah sınır kapısını kullanarak canlarını kurtarmaya çalışan Gazzelilere saldırmaları ve bir kişiyi öldürüp 15 kişiyi yaralamaları son derece düşündürücüydü.
ABD ve İsrail'in Diplomatik Çıkartması
İşgal devleti ve onun arkasında duran emperyalist ABD, saldırının alt yapısını oluşturmak için önceden bir diplomatik atak gerçekleştirmiştir. İşgal devleti başbakanı Ehud Olmert'in Türkiye'ye, Dışişleri Bakanı Livni'nin Mısır'a, ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın da Arap ülkelerine düzenlediği ziyaretler bu diplomatik çıkartma için gerçekleştirilmiş ziyaretlerdi.
Bu açıdan saldırı öncesinde Olmert'in Türkiye'ye ziyarette bulunmasına imkân verilmesi de son derece olumsuz bir imaja yol açmıştır. Siyonist liderin böyle bir ziyaretinin kabul edilmesinin işgalci Siyonistler tarafından istismar edileceğinin tahmin edilmesi gerekirdi ve öyle olmuştur. Çünkü Olmert Türkiye'den ayrılırken aradığı desteği aldığını söyledi. İşgal devleti başbakanı Olmert'in Türkiye'yi ziyaret edip ayrılırken de aradığı desteği aldığını söylemesi, aradan beş gün geçtikten sonra da büyük bir katliam gerçekleştirmesi şehit edilen Filistinlilerin kanının Türkiye'ye de bulaşmasına sebep olmuştur.
Kara Operasyonu Planı
Sık sık gündeme getirilen bir konu da kara operasyonudur. İşin gerçeğinde Siyonist devletin bu konuyu sürekli gündemde tutmaya çalışmasının iki önemli amacı var. Birincisi "daha fazlası var" diyerek karşı tarafı ve genelde dünya kamuoyunu yapılan saldırıları yutmaya, kabullenmeye zorlamak; böyle bir toplum psikolojisine yöneltmektir. İkincisi de psikolojik savaş etkenini kullanarak Filistinlileri karşı saldırıdan, kendini müdafaa hakkını kullanmaktan vazgeçmeye zorlamaktır. Dolayısıyla böyle bir ihtimalin sürekli gündemde tutulması ve İsrail açısından bunun da mümkün olduğu intibaını güçlendirmek işgal devletinin stratejik savaşına yaramaktadır.
Bizim kanaatimize göre işgal devletinin bir kara operasyonuna girişmesi zordur. Çünkü kara operasyonu askerlerinin bire bir savaşmak üzere cepheye sürülmesi ve tehlikenin içine itilmesi anlamına gelmektedir. Böyle bir tehlikeye sürmesi durumunda askerlerini ne gibi risklerin beklediğini ise bilmiyor. On - on beş askerinin hayatını kaybetmesi durumunda bunun tüm askerlerinde ölüm korkusuna ve moral çöküşe sebep olduğunu Güney Lübnan saldırısında gördü; Gazze'de çok zorunlu görmedikçe denemeye kalkışacağını sanmıyoruz.
Bundan dolayı işgalci Siyonist devlet kara saldırısını bir ihtimal olarak gündemde tutmaya, Gazze sınırına tank ve askeri güç yığmaya devam edecek ama hava saldırılarıyla yıpratmayı tercih edecektir. O sebeple kara saldırısı ihtimalini gündemde tutarak Siyonist işgal devletinin stratejik savaş planlarına alet olmaktansa hava saldırılarında sergilediği vahşeti gündemde tutarak vicdanların ayağa kalkması için bir şeyler yapmak gerekir.