İKLİL
  araftaki kahraman; michael jackson
 




Âraftaki masal kahramanı!

 
Michael Jackson öldüğünde 51 yaşındaymış. Oysa insan onun dünyalı olmayan bir yaşta donup kaldığını sanıyor şuursuzca. Artık çocuk olmayan ama yetişkin de olamayan bir araf yaşta. Masal dünyasında yaşasaydık, şahane Peter Pan olurdu.
Büyümek istemiyorum" der çocuk kalırdı; "Siyah olmak istemiyorum" der beyaz, "Bu burundan nefret ediyorum" dediğinde hop, yeni bir burun!... Ebediyen çocuk diğerleriyle beraber bir yataklarda yatıp neşeyle sürdürebilirdi sonsuz ömrünü. Ama buralarda yaşadığı için kompleksli bir siyah, estetik ucubesi, en nihayet de çocuk tacizcisi olarak damgalandı.
Jackson'ın hayatı, ismiyle özdeşleşen dansı moonwalk, ay yürüyüşü gibiydi; biz sıradan ölümlüler onun ileri doğru adım attığını sanırken o aslında geri, habire geri yürüyordu. Fabrika işçisi olan babası, diğer kardeşleriyle beraber beş yaşındaki Michael'ı da sürmüştü sahnelere. Çocuklar iyi para kazanıyordu. Konser veriyor, plak dolduruyor, barlarda yetişkinleri eğlendiriyor, yetişkin anne-babalarına para kazandırıyorlardı. Baba Jackson, ütü kordonuyla, kemeriyle dövüyordu onları çocukça davrandıklarında. Michael, babasını gördüğünde korkudan kusmaya başlıyor; korumaların kolları arasında bayılıyordu. Gizli, sınırları müphem olması gereken çocukluk evresi birtakım banknot hesaplarının içinde ve milyonların gözü önünde geçmişken... Önce boş oyunlar oynayan bir çocuk, sonra para kazanan bir yetişkin olması gerekirken; önce para kazanan bir çocuk, sonra boş oyunlar oynamak isteyen bir yetişkine dönüştüyse suç onun muydu? Madem sahnede yerçekimine ve mecburi ileri yürümeye meydan okuyabiliyordu; neden gerçek yaşamda da yapamasındı?
2.700 dönümlük bir araziye kurulu dev bir çiftlik satın aldı. Masal aparatları ve oyuncaklarla donattı orayı. Bir sürü de çocuğu toplayıp çevresine, Neverland tabelasını astı. Ebedi çocukluğun mekanı! Bu çakma Neverland, çocuk tacizi suçlamalarıyla patladı. Jackson kendini savunurken bile suçlamayı anlamakta güçlük çekiyordu. Oyun arkadaşlarıyla yatağını paylaşmasında kötü olan ne vardı?
Olamayan Peter Pan, üç de Wendy soktu hayatına. Masalda bile bu ilişki yürümemişken; Jackson'ınkiler de kısacık zamanlarda dikiş attı. Baba olmayı denedi. Öz çocuklarından birini severken pencereden sallandırması olay oldu. Oyun arkadaşlığından çıkıp babalığı beceremedi. Kendi çocukluğunun odasına kilitli kalmışken... Kapıdaki küçük gözden, her şey oyun arkadaşı gibi görünüyordu.
Nasıl bir yetişkin olmayı reddedişi Peter Pan'ın kan can bulmuş hali olduysa gerçek dünyada; cilt renginin siyahlıktan beyazlığa dönüşü de ırksal ezilmenin simgesi oldu. Jackson, bu değişimi nadir görülen bir hastalığa bağlıyordu. Cildinde beyaz noktalar belirmeye başlamış; başa çıkmayınca çareyi kalan kısmı da beyazlatmakta bulmuştu. Ne var ki siyah ırka atfedilen burun biçimini de değiştirmesi bu iddiasını iyice inanılmaz kıldı. Bir siyahın beyaza dönüşmesi, ırksal referanslar adına öyle uç bir canlandırmaydı ki, türlü efsaneyi peşi sıra sürükledi. Oksijen çadırında uyuduğu, ölümsüzlük veren birtakım bitkiler satın aldığı, havaalanında burnunun yere düştüğü ve korumalar tarafından toplandığı iddia ediliyordu. Yaptığı hiçbir davranış insani zaaflar ve niyetlerle adlandırılamayacak kadar uç olduğundan, Jackson, bir insan olmaktan çıkıp grotesk bir figüre dönüştü.
Oysa ölüm, onu yeniden insanlaştırdı sanki. Çevresine topladığı çocuklara verdiği iddia edilen zararlar, kendi çocukluğunda maruz kaldığı ağır suistimal, çocukluğunu geri almak için verdiği nafile ve acıklı çaba... Ömrünün son zamanlarında yalnızlıktan yakındığını söylüyor arkadaşları... Yetişkinliğinde her ne yapmış olursa olsun; ölümden sonra, hep arzuladığı o mutlak çocukluğa nihayet dönmüş olmasını dilemeden edemiyor insan. Bu sefer ütü kordonları, kemerler ve yük hayvanı gibi çalışmalar olmaksızın... 

YELDA EROĞLU

Bir diğer Michael Jackson yazısı için TIKLA