İKLİL
  Michael Jackson Yine mi Müslüman Oldu?
 


 

Michael Jackson yine mi Müslüman oldu?
 

 
Kaptan Cousteau, Neil Armstrong, Anthony Quinn, Prens Charles, Kaka, Ronaldinho ve son olarak Michael Jackson yine Müslüman oldu! Haberleri takip edenler, bunlar ve daha nice Batılı’nın yine, yeni, yeniden Müslüman olduğu duyarlar. Barak Obama mı, o zaten Müslüman. Biz ona kısaca Hüseyin deriz!

 BİR kutu kül suyu, iki yumurta, orta boy iki patates, bir kavanoz vazelin, büyük bir kalıp sabun, biri seyrek biri de sık dişli olmak üzere iki adet tarak, ucu metal imbikli bir lastik balon, bir naylon önlük, bir çift de lastik eldiven.

‘Fırında patates’ için gerekli malzemelerin listesi değil bunlar. 1940’lı yıllarda bir Zencinin utandığı kıvır kıvır saçlarını beyazlarınkine benzetebilmek için ihtiyaç duyduğu bazı maddeler. Kendisi de birçok kez saçlarını düzelttirmiş olan Malcolm X, Alex Haley’in yayıma hazırladığı ‘The Autobiography of Malcolm X’ (Malcolm X’in Özyaşamöyküsü) adlı kitabında utancını şöyle anlatır: ‘İşte bu kafa düzelttirme işi, benim benliğimi yitirmeme doğru attığım ilk adımdı gerçekten. Sırf beyazların saçına benzesin diye tut sen kendi kafanı bir iyice yak, bunun için dünyanın acısına katlan, olur şey miydi! Amerika’da siyahların daha düşük ve tabii bunun karşısında beyazların daha üstün olduğuna inanacak kadar beyni yıkanmış ve bu inançla beyazların ölçülerine göre ‘şirin’ görünebilmek için Allah’ın kendine verdiği bedensel özellikleri zorlamalarla bozmayı bile göze alacak kadar bilinçsizleşmiş bir yığın zenci arasına ben de katılmıştım.’

Malcolm X bu sözleri söylediğinde (1963) Michael Jackson henüz 5 yaşındaydı ve şimdiki gibi ‘beyaz ötesi’ değil kendi doğal rengindeydi. Şükür ki Malcolm, onu tanımadı. Yoksa ‘beyaz adam’a benzemek için kırk takla atan Jackson’a demediğini bırakmazdı.

Michael, 29 Ağustos 1958’de Indiana’da on çocuklu bir ailenin sekizinci çocuğu olarak hayata merhaba dedi. Müzik tutkusunun had safhada olduğu bir ailede dünyaya gelmesi onu küçük yaşlarda müzik ortamıyla buluşturdu. Daha altı yaşında iken şarkı söylüyor ve dans ediyordu. Kardeşleriyle birlikte kurdukları grupla o yaşından itibaren sahneye çıktı, yarışmalara katıldı. Çok genç yaşta çok hızlı bir yükseliş yaşadı. Ünü dünyanın her tarafına yayıldı.

Mikail Jackson


80 ve 90’lı yıllarda albümleri milyonlarca sattı. Beyaz Saray’da ağırlandı. Turne için gittiği ülkelerde hayatı durma noktasına getirdi. Müzik dalında verilen bütün ödülleri deyim yerindeyse topladı. Parçaları dünyanın en tanınmış sanatçılarınca seslendirildi. Pek çok kimse tarafından ‘yaşayan efsane’ olarak adlandırıldı. 1993 yılında bir maçın devre arasında verdiği mini konserle 100 milyon kişiyi ekran başına topladı. Bu tarih aynı zamanda Michael Jackson’un ‘peak’ noktasıydı.

Bu noktanın devamı hızlı bir düşüş olacaktı. Yine de sıfırı tüketmesine daha bir hayli zaman vardı.

Doksanlı yılların ikinci yarısında Jackson taciz ithamlarına maruz kaldı. Hakkında birçok dava açıldı. Bu davalardan yüklü miktarlarda tazminat ödeyerek kurtuldu. Ama iddiaların hiçbir zaman arkası kesilmedi. Jackson, 2005 yılında Bahreyn’e yerleşmek zorunda kaldı. 2006 yılında Neverland’deki devasa çiftliği kapatıldı. Bütün bunlar olurken maddi yönden büyük yıkım yaşadı. Birçok defa Müslüman olduğu yönünde iddialar atıldı ortaya. Son olarak geçtiğimiz günlerde bir arkadaşının evinde şahadet getirerek Müslümanlığı seçtiği ve Mikail adını aldığı söylendi.

Hakkında on-on beş yıldır sürekli İslam’ı seçtiği yönünde haberler çıkan Jackson’la ilgili bu söylenti İslam ülkelerinde şaşırtıcı bir şekilde yine ‘Elhamdülillah’larla, ‘Zaten tüm dünya bir gün Müslüman olacak’ laflarıyla karşılandı. Yıllardır Kaptan Cousteau, Neil Armstrong, Anthony Quinn, Prens Charles, Kaka, Ronaldinho ve Barack Obama’yı Müslüman yapan bu zihniyet neden bu tür ihtida haberlerine ihtiyaç duyuyor gerçekten anlamak zor.

İnsan kendi yolunun doğruluğuna tam olarak iman etmişse dışarıdan gelenleri ‘şereflendirici’ değil ‘şereflenen’ olarak görmeli. On dört asırdır dimdik ayakta duran bir dini birkaç şöhretli insanla sözüm ona onurlandırmaya çalışmak ne büyük nasipsizlik.

Ayda ezan seni


Batı karşısında yüzyıllardır süren geri çekilmemizin getirdiği psikolojinin etkisiyle galiba, hemen kanıveriyoruz ünlülerin Müslümanlık hikáyelerine. Örneğin şöyle bir habere bile inananlar çıkabiliyor: ‘Ayda ezan sesi işiten Luis (!) Armstrong Müslüman oldu.’

Hálbuki bu haberi duyan, okuyan aklı başında bir insanın yapacağı iki şey var. Birincisi ‘Luis Armstrong adında bir astronot var mı?’ sorusunu sormak.

İkincisi de ‘Luis Armstrong astronot değil bir caz sanatçısıdır’deyip, astronot olan Neil Armstrong’un Müslüman olduğuna dair bir belge varsa onu araştırmak. Ama bunların hiçbirini yapmıyoruz, çünkü yanlış da olsa bu ‘bilgi’ işimize geliyor. Oysa ki çalışma arkadaşı Profesör Farouk El-Baz şöyle söylüyor:

İhtida öyküleri


‘Neil eğer günün birinde kendi rızasıyla İslám dinine geçtiğini açıklasaydı, bundan hepimiz derin bir mutluluk duyardık elbette. Pekiyi, Müslüman olmadığı zaman ne olacak, 1400 yıllık İslám anlamını ve önemini mi yitirecek? Müslümanların dinlerine inanmak ve güvenmek için mutlaka ‘Batılı’ bir kanıta mı ihtiyacı var? Böyle olduğunu düşünenler zaten bu dinin yanına hiç uğramamalıdır. İlla da bu şekilde gösterişli bir kanıtın gölgesine sığınmak isteyenlere, sadece böyle şeylerle huzura erenlere ben kanıtın en güzelini vereyim isterseniz. Evet, tekrar ediyorum, Neil Armstrong ya da herhangi bir Apollo astronotu henüz Müslüman olmadı.’

Son yolculuğuna kiliseden uğurlanan Kaptan Cousteau’nun ‘Müslüman oluşunun’ hikáyesi de yıllarca anlatıldı durdu. Muhakkak yine bir yerlerde anlatılmaya devam ediliyordur.

Bugün bir araştırma yapılsa Anthony Quinn’in Müslüman olduğunu zannedenlerin sayısı aksini düşünenlerden muhakkak fazladır. Çünkü bir aralar böyle bir söylenti etrafta çalkalanıp duruyordu. Quinn’in otobiyografik eseri One Man Tango’yu (Tek Kişilik Tango) okuyanlar görecektir ki biz ekran başında ‘Vahşi’ tarafından mızrakla şehit edilişini gözü yaşlı izlerken, Quinn, Kaddafi’nin paralarını yemekle meşguldü...

Bu hikáyelere inanmaya hazır bunca insan varken, herhalde, ihtida öyküleri tek bir anekdotta toplanabilir:

‘Uzayda tatlı suyla tuzlu suyun birbirine karışmadığını gören Kaptan Cousteau ve Neil Armstrong, buradan Çin Seddi görülmüyor ama ezan sesi duyuluyor’ dediler. Kendileri gibi Müslüman olan Barack Obama’ya selam yollayan ikili Hz. Hamza’yı (Anthony Quinn) rahmetle anarken Prens Charles’ın ‘tedbir’ için yanlarında olmadığını söylediler.
 
 
SALİH KILINÇ