İKLİL
  Musevi Sermayesi
 

 

Musevi sermayesi bize saldırır mı?  
 
 
Bir Yahudi bayramında Wall Street’teki hacim yüzde 50’den fazla düşüyor. Forbes listesindeki 500 zenginden 137’si Musevi. Davos’tan sonra Musevi sermayesi Türk piyasalarını cezalandırır mı? Kısa vadede yapması zor.

DAVOS’TAKİ tarihi restin ardından Musevi sermayesi Türkiye’yi batırır mı?

Perşembe akşamı TV’deki tartışmanın bitmesinin ardından aldığım ilk tepki bir bankacı dostumdan gelen telefondu. Kendisi Türkiye’deki para piyasalarında önemli paya sahip yabancı sermayeli bir bankanın Hazine’den sorumlu Genel Müdür Yardımcısı. Yani işi doğrudan para yönetimiyle ilgili. Kısa süren görüşmemizde, yazının girişindeki cümlede özetlediğim, ‘uygunsuz gerçeği’ konuştuk. Telefonu kapatır kapatmaz ilk işim işyerini arayıp gece nöbeti tutan arkadaşımız Yelda Şumnulu’ya döviz kurlarını sormak oldu. Malum TL artık sadece Türkiye’de işlem görmüyor. O yüzden saat 20.57 olmasına karşın Yelda, Londra’daki dolar/TL kotasyonlarına bakıp paritenin 1.64’e dayandığını söyledi. Türkiye’deki kapanışa göre 2 kuruş yükseliş vardı. Dün anladım ki birçok piyasa profesyoneli de benzer tepkiyi vermiş.

Hakkındaki birçok mistik inanış bir yana Musevi sermayesi dünya çapında önemli bir güç. Örneğin bir Musevi bayramı sırasında dünyanın en büyük hisse senedi piyasası Wall Street’te (New York Borsası) işlem hacmi yarıdan fazla azalabiliyor. Diğer yandan Forbes listesine giren en zengin 500 isimden 137’si Museviler’den oluşuyor. IMF gibi hayati önemdeki ekonomi kuruluşlarında üst düzeye gelmiş önemli Musevi isimler var. En yakın örneklerden biri halen İsrail Merkez Bankası Başkanlığı yapan ve 2001’deki kriz sırasında IMF Baş Başkan Yardımcısı olarak Türkiye’de hoş anılar bırakmayan Stanley Fischer. Ayrıca medya, film endüstrisi ve hukuk gibi, finans sektörü de Musevi nüfusunun geleneksel eğilim alanlarından biri. Ekonomik olarak güçlü olmasının yanında Musevi halkının bir başka özelliği de bizdeki hemşehrilik anlayışının daha ileri bir boyutunda örgütlenmişlik ve sahip çıkma duygusu.

Anlattığımız bu tespitler, tıpkı sokakta olduğu gibi Türk finans ve ekonomi elitinde de perşembe akşamı yaşanan tartışmanın büyük bir yankı bulmasına neden oldu. Son 4 yıldaki 131 milyar dolarlık cari açığını 172 milyar dolarlık yabancı sermaye girişiyle finanse eden Türkiye’nin, IMF’yle yapılan görüşmeler esnasında bu tip bir gelişmeyle karşılaşması da yapılan spekülasyonları artırıyor.

DİPLOMATİK RİSK PRİMİ


İŞTE
bankacılık sisteminde dün yapılan fikir jimnastiklerinden birkaçı.

Konuştuğumuz üst düzey bir bankacı yaşanan tartışmanın ardından iki ülke arasındaki ilişkilerin etkileneceği, bunun finansal açıdan Türkiye’ye kaçınılmaz bir etki yapacağı görüşünde. ‘Bu etki bugünden yarına çıkmaz. Hemen kurlarda veya IMF ilişkilerinde bir kesilme bekleyemeyiz. Ancak örneğin IMF’nin bize karşı artık daha katı davranacağını düşünebiliriz. Mevcut risk ölçülerine bir de ‘diplomatik risk primi eklendi’ diyor.

Nitekim dolar kuru önceki güne göre 3 kuruş artsa da bu çıkışın bir Musevi atağından çok Euro/dolar paritesindeki hızlı gerileme ve dünya borsalarındaki olumsuz havadan kaynaklandığını söylemek daha doğru bir yaklaşım. TL’nin döviz sepeti karşısındaki düşüşü yüzde 0.5’in altında. Brezilya Reali, Rus Rublesi ve Güney Afrika Rand’ındaki düşüş TL’den daha az değil.

Öte yandan farklı görüşler de var tabii. Bir bankanın genel müdür yardımcısına göre Türkiye bu çıkışıyla artık Ortadoğu ve uluslararası alanda önemli bir role soyundu. Bunun yaratacağı olumsuzluklar olsa da sermaye açısından sorun çıkmasını beklemiyor. ‘Tam aksine bu çıkış Türkiye’ye uzun süredir beklediği Arap sermayesini getirmede olumlu katkı yapabilecek bir atmosfer sağlayabilir’ diye konuşuyor.

ARAP SERMAYESİNİN DURUMU


Son
yıllarda önemini artıran Körfez sermayesi 2005 ortasından bu yana Türkiye’ye yaklaşık 12 milyar dolar getirdi. Bu yıl yüzde 504’lük artışla Türkiye’ye yabancı sermaye girişi içinde en hızlı yükselişi Arap ülkeleri yaptı. Ancak Arap sermayesinin son dört yılda toplam dış sermaye girişi içinde yüzde 10’un altında bir pay aldığı da bir gerçek.

Farklı bir görüş ise bir yatırım bankası başekonomistinden. Türkiye-İsrail ilişkileri bozulmayacak çıkarlar üzerine kurulu. Oluşan genel kanaatin aksine yaşanan gelişmelerin Türkiye’nin Batı’dan aldığı sermaye desteğini artırıcı bir etki yapacağını düşünüyorum. Sonuç olarak Türkiye’nin İsrail’e verdiği stratejik desteğin yeniden ve daha yüksek şekilde fiyatlanması söz konusu.’

Özetle, ‘Türkiye Ortadoğu’da Batı’ya verdiği desteği artık daha fazla paraya tahvil edecek’ diyor.

KRİZ ONLARI DA DEĞİŞTİRDİ


SONUÇTA
finans kesimi yaşanan tartışma sanki hiç olmamış gibi ‘Olayın üstü kapanır, unutulur’ tarzında bir yaklaşım içinde değil. Ancak ilk veriler Türkiye piyasalarına yönelik bir atağın olmadığını gösteriyor. Tabii normal zamanda çok aktif olan Musevi sermayesinin bugünlerde krizden büyük yaralar aldığını ve bu tip etnik bir duygusallık nedeniyle Türkiye’yi hedef tahtasına koyma gücünün azaldığını da unutmamak gerekli. Diğer yandan tartışmaların etkisinin ne olacağını görmek için herkes ilk etapta IMF’nin tutumuna gözlerini dikmiş durumda. Buradaki her tür gelişme spekülasyona açık.
 
 
Oğuz KARAMUK