İKLİL
  Ateizmin Çıkmazı
 

PROLETERYEN ATEİZM

  Marksizm' in felsefe tarihine haksız ve usulsüz olarak girişi, özel bir dikkati gerektirir. Zira Marksizm, her ne  kadar kendisini bir felsefe olarak göstermek istese de, bir felsefe değldir. Marx, Tanrı' nın varlığını inkar etmekle yetinmemiş, insanların ruhlarında mevcut olan, Tanrı' nın varlığına inancı fiilen silip atmak istemiştir. İlk önce kendisi Yahudi olmakla beraber artık onun için söz konusu olan şey, Yahudi halkının kalmadığı izlenimini vermekti. Operasyonun gerçekleşebilmesi için gerekli olan ilk şart, Yahudilerin şüpheli Tanrısı' nı ortadan kaldırmaktır. Bu Tanrı, her ne kadar bu kavme öfkelense de, sadece O' nunla ve O' nun için var olan bir kavmin yaratıcısıdır. Marx' ın Ateizmi, Tanrı' nın ölümüyle bir olan, Yahova' nın öldürülmesidir her şeyden önce... Artık Tanrı olmayınca, ne dinler, ne Yahudiler ve ne de başkaları olacaktır. İsrail Kavmi, üzerine beklenmedik bir bela gibi çöken ilahi çağrıdan kurtulunca, diğer bütün kavimler gibi bir kavim, hür bir kavim olacaktır.

  Kimi olursa olsun öldürmek bir felsefi eylem (acte philosophique) değildir. Zira felsefe, tanımak ( bilmek ) çizgisinde kurulur. Fakat Marx, her şeyden önce var  olmaya son vermek şeklindeki, en derin özlemini tatmin etmede İsrail' e yardım arzusuna saplanmış bir devrimcidir. Onda spekülasyon adına ne varsa, hepsi tamamen "praxis" e yöneliktir ve her şey bu "praxis" inhakimiyeti altındadır. Düşünce, onun gözünde sadece bir eylem aracı olarak meşrudur. Pek fazla ün kazanmış olan  sözü de buradan kaynaklanır: "Filozoflar bu güne kadar felsefeyi çeşitli biçimlerde yorumlamaktan başka bir şey yapmamışlardır. Şimdi bunu değiştirmek söz konusudur".

  Böylece Tanrı fikri yeni bir statü, hem de spekülatif değil, pratik bir statü kazanıyor. Bu Tanrı fikrinin doğru olup olmadığını bilmek de artık söz konusu değldir. Marx' ın gerçekleştirmeyi arzu ettiği devrimi engelleyip engellemediği, ya da kolaylaştırıp kolaylaştırmadığını bilmek szö konusudur. İhtilal şart.... Zira bir işçi devrimi olamdıkça, bir Tanrı olacaktır. Ve de bir Tanrı kaldığı süerece işçi devrimi olmayacaktır. O halde, gerçekleştirilecek operasyon doğrudan doğruya sosyal hayatı ilgilendirmektedir. Ve "madem ki easa olarak sosyal hayat pratiktir", Tanrı yoktur şeklindeki devrimci hüküm spekülasyona değil, aksiyona bağlıdır.

  Denilebilir ki, Marxizm felsefeyle igilenmiyor, zira onun bu kararı filozofun dışında, onu aşan ya da kendisinin aştığı ve hiç bir dahlinin bulunmadığı bir bağlamda yer alıyor. Kliseler kapatılabilir, inanaalar sürgün edilebilir ve papazlar öldürülebilir, Fakat bu eylemlere (acet) nasıl bir "felsefi" mana verileceği anlaşılmıyor. Felsefeyi bir "praxis" yapma kararı bile, felsefi bir teemülden doğmamaktadır. Şayet işçi devrimi şartsa, vşcdanlardan Tanrı' nın silinmesi, yok edilmesi lazımdır ve hiç bir felsefe buna bir şey yapamayacaktır.

  Marksist Felsefe diye isimlendirilen şeyler, sadece Marksizmin uygulayıcılarının eylem etkinliğini sağlamak için, teori konusunda yaralı gördükleri şeylerdir. Böyle bir teoriyi çürütmek gayesiyle inceleme fikri saçma olurdu. Bütün gerçeği pratik etkinlikten ibaret olan bir doktrin, bu delile duyarsızdır. Filozof, bir tanrı' nın var olduğunun "gerçek" olup olmadığını kendi kendisine sorar. Bu alanda onu izleyecek bir muhatap Marksistte bulunmuyor. Marksist Felsefe her şeyden önce eylem için bir kılavuz, işçi sınıfının (proleterya) bir aletidir. Devrimci teoriyle donanmış işçi sınıfı, Marksist ideallerin gerçekleşmesi için gözüpek bir savaşçı olmaktadır. Yani, bütün Marksistlerinsanlığın yılmaz birer savaşçısı oluyor... Bu sebeple daha Marksizm zuhur eder etmez, önemli tarihi bir görev de ortaya çıkmıştır: Bu görev, Marksist - Sosyalist teoriyle işçi hareketini birleştirmek, ruhi teorik silahı ise, bu silahı kullanabilecek maddi güç olan halk ile, yani, işçi sınıfıyla birleştirmektir.

  Şu halde, Marksizme dair her felsefi eleştiri, Leninci biçiminde bile, boşunadır. Bizzat proleterya ( işçi sınıfı ) kavramı, işçilerden ayrı bir bütün olarak düşünülmüş olup, devrimci bir eylem isteği üzerine kurulmuştur. Materyalizm ile idealizm arasında amansız bir mücadeleye indirgenmiş bir felsefe tarihi kavramı da ayrı bir mittir. Pek az materyalist, felsefe var olduğu sürece ve kendisi de bir materyalizm olan Marksizm, kendisini Hegelci idealizmin tersine çevrilmiş bir vaziyeti olarak gördüğü ölçüde, bu mit dikkat çekici olmaya devam edecektir.

  Bununla birlikte, bu faydali bir mittir. Çünkü bu efsane, tarihi faydalı bütün gayelere yöneltme imkanı sağlıyor. Çağımızın Marksistlerinden biri, Engels' in sözü olarak, felsefenin temel probleminin şu şekilde ortaya konabileceğini söylüyor: "Dünya Tanrı tarafından mı yaratılmıştır? Yoksa ezelden beri var mıdır? Materyalistler ve idealistler birbirini dışlayan bir atkım cevaplar veriyorlar". Fakat St. Thomas, ezeli olan Tanrı tarafından yaratılmış bir alemm kavramında hiç bir çelişki görmüyordu. İdealizm / Materyalizm alternatifi problemin verileri içine girmiyor. Bu, Marksizm için pek önemli değildir. Lenin, idealizmin dini savunmak için meydana getirildiğini söylüyordu. Marksizmin işi gücü, dini yıkmak amacıyla materyalizmi işleyip gündeme getirerek misillemede bulunmaktır.

  Bazı Marksist delillendirmeleri takip etmek, manalarını anlamak bakımından faydadan uzak değildir. Alemin ezeliliğini kabul eden Marksizm - Leninizm, materyalizme göre, "maddenin ve tabiatın daima var olduğunu" belirtmektedir. Şayet, maddeyi kimse yaratmadıysa; "dünyanın evrimi, ilahi yüce bir güce hiç bir yer bırakmıyor. tanrı fazlalıktır, lüzumsuzdur. Dünya onundahli olmaksızın, ebediyyen tekamül eder. İşte bu şekilde materyalizm, tanrı' yı inkara yol açmakta ve laçınılmaz olarak da ateizm ile birleşmektedir. Materyalist bir kimse, aynı zamanda bir tanrıtanımazdır. "Tertullien bu konuda ne derdi acaba?" diye, insan kendi kendisine soruyor. Ona göre: "Eğer cisimler değilse, hiç bir şey Tanrı ve Ruh olamaz". Ancak tarihi burjuva tereddütleri işte burada yatmaktadır. Zira "bunlar kapitalistler ve sömürücüler değilse", idealizmin temalarından yararlanan kimdir o halde? Bunu yaparak idealizmin, sömürücülerden dine kadar, gerici ve çağdışı olan her şeyi destekler. Gerçeklerin ( olguların ) tam bir küçümsenmesi olduğu, belirtilmesi gereken böylesine keyfi bir tarihçe karşısında silahsız kalıyor insan. Platon kapitalist bir burjuva mıydı? "Her felsefenin gayet belirli bir bazı sınıf menfaatlaerini dile getirdiği" inancı veriliyor bize.

  O halde tüm mensupları aynı sınıftan olan ortaçağ öğretim kadroları içindeki bitmez tükenmez felsefi çatışmaları nasıl açıklamak gerekir? Grek vatandaşı Aristo' nnun felsefesinin, öz itibariyle, Yahudi İbn Meymun' un felsefesiyle aynı olması nasıl açıklanabilir? Lafı uzatmadan 16 asır sonra yaşamış Endülüslü Müslüman İbn Rüşd' ün ve yine zamanımızın Hristiyan yazarı Jacques Maritain' in felsefelerinin Aristo felsefesiyle aynı olması nasıl açıklanabilir? İnkar edilemez bir gerçek varsa bu da, bazı felsefi doktrinlerin filozofların ictimai durumuna bağımlı değilmişçesine  yüzyıllar boyu etkileirini sürdürmüş olmasıdır. Roma İmparatoru Marc Aurele, Yunanlı kööle Epictete' in felsefesini icra ediyor. Bütün filozofların iki taraf arasında sürüp giden bir mücadele içinde bulunduğu bir tarihin hikayesini okurken, insan rüya gördüğünü sanıyor. Zira "materyalizm ile idealizm arasınadaki mücadele, sınıflar mücedelesinin ifadesi olduğu sürece, iki kamptan birine girmeyen tarafsız filozoflar var olmayacaktı". İki kamptan hiç birisine dahil omadığını iddia edeneler Marksizmin en kötü düşmanlarıdır. Çünkü bunlar Marksizmi teşkil eden mücadelenin varlığını inkar etmektedirler. Onların sapkınlığı olan revizyonizm, marksizmin bir şekil değiştirmesi, bir bozulmuş şeklidir. Ve Revizyonizm, "Marksizmin temel görüşlerini burjuvazinin menfaatlerine uydurmak için, yeniden ele alıp değiştirmektedir". Bu dogmatizm, spekülatif itirazlardan zarar görmez. Çünkü o, esas itibariyle bir eylem planıdır.

  Marksizm bizi basit bir ateizm ile karşı larşıya bırakıyor. Bir Tanrı' nın var olduğunu söylemek burjuvazi için çalışmak, Tanrı' nın yok olduğunu söylemek ise proleterya için çalışmak demektir. Oysa biz, biz proleterya için çalışmak istiyoruz. O halde Tanrı yoktur. Bu tavır tutarlıdır; eskiden denildiği gibi bu tavır sadece "extranea philosophiae" dır. Bu, onun sahte olduğunu ispatlamaz ama evvela gerçek olup olmadığını anlayabilmek için hiç bir felsefi vasıtaya sahip değiliz. Ve nihayet pratik düzen içinde hakikat, eylemin başarısına bağlı olduğundan, işçi enternasyonali hala beşeri bir tavra, bir gerçekliğe dönüşmediği sürece, problemin verilerini değerlendirmek imkansız olacaktır. O günün gelmesini beklerken, resmen ve fiilen tanrıtanımaz güçlü bir tek devletin bulunması da göstermektedir ki Tanrı, marksizm karşısında hala çok dirençli bir gerçek olarak durmaktadır. Kapitalist Burjuva François d'Assise' nin Tanrısı hala ölmemiştir. Bu böyle olunca; Moskova Ateizm Müzesi, var olmayan bir şeye hasredilmiş, dünyanın tek müzesi olarak kalmaktadır.

ATEİZMİN ÇIKMAZI / ETİENNE GİLSON