İKLİL
  Siyonizm bir espriye dönüştüğünde
 


 

Siyonizm bir espriye dönüştüğünde
 
Abdulvahhab el-Messiri’nin vefaatinden önce yazdığı yayınlanmayan makalesinde Yahudiler’in yaşadıkları ruhi bunalım tüm gerçekliğiyle ortaya koydu.
 
El-Mesiri’nin Yayınlanmayan Makalesi

Ünlü Arap Düşünür Abdulvahhab el-Messiri’nin vefaatinden önce yazdığı yayınlanmayan makalesinde Yahudiler’in yaşadıkları ruhi bunalım tüm gerçekliğiyle ortaya konuyor.

Siyonizm alanında uluslararası uzman olarak tanınan Abdulvehhab el-Messiri, hayata veda etmeden önce yazdığı ve bugüne kadar yayınlanmayan makalesinde, Siyonistlerin gerçekte yaşadıkları iç depremi ortaya koyuyor. Siyonizm’in aslında Avrupa’daki Yahudilerden kurtulma hareketi anlamına geldiğini ifade eden el-Messiri, Yahudilerin Avrupa’dan kolayca çıkmaları için kandırıldıklarını, kendilerine bir halkın yaşamadığı boş topraklara gönderildiklerinin söylendiğini kaleme alıyor. El-Messiri ayrıca Yahudilerin Filistin topraklarına ilk geldikleri dönemdeki ideolojilerinden çok uzaklaştıklarını artık tamamen tüketici bir topluma dönüştüklerini aynı zamanda da artan Filistinli nüfusundan çok endişe duyduklarını belirtiyor.

Siyonizm Bir Espriye Dönüşütüğünde!
Abdulvahab el Messiri*

Siyonizm, özünde Avrupa’nın, Avrupa’dan herhangi başka bir bölgeye nakil vasıtasıyla Yahudi insan fazlalığından kurtulma hareketidir. Sonunda stratejik önemine ve Yahudilerle bağı olduğu inancına bakılarak bu bölgenin Filistin olmasına karar verildi.

Yahudiler bir arada toplansın ve nakil operasyonu kolayca gerçekleşsin diye batılılar tarafından: “Siz hiç kimsenin yaşamadığı bir yere gidiyorsunuz. Eğer orada yaşayan bir halk varsa da, daha önceki tecrübelerde olduğu gibi yerleşimin tamamlanması işleminin; yok edilmeleri, nakledilmeleri ya da köle edilmeleri yöntemlerinden biriyle gerçekleşmesi çok kolay olacak.”

Gerçekten de İngiliz işgalcisinin himayesi altındaki Yahudi göçmenlere Filistin kapıları açıldı ve 1948 yılında Siyonist devletin kurulduğu ilan edildi. Yerleşimciler, gerçek vatan sahipleri karşısında savaşı kazandıklarını sandılar. Ancak sadece birkaç sene sonra Filistinli direniş, önce ferdi anlamda ardından da ortaya çıkan Filistinli grupların birbirini izlemesi yoluyla başlamış oldu. Kademeli bir şekilde kabiliyetlerinin gelişmesi kendilerini füze üretmeye ve en iyi şekilde kullanabilmeye kadar ulaştırdı.

Bu füzeler çok basit ve ilkel olmasına karşın İsrail radarları bu füzeleri takip edemiyor. Bu nedenle İsrail’de şöyle bir espri ortaya çıktı: ‘İsrail, Filistin direnişinin füzelerini izleyebilmek için Filistin’e scud füzeleri temin etmelidir.’

İsrailliler askeri zaferlerinin bir anlamı olmadığını ve güvenliklerini sağlayamayacağını ve bir barış getiremeyeceğini (İsrailli Tarihçi Jacob Talmon’un, ‘Heykel’ ibaresinden alıntı yaparak ‘kısır zafer’ olarak isimlendirdiği gibi) yavaş yavaş anlamaya başladılar. Onlar, Filistin’de yerleşme operasyonu kolay diye kendilerine tasvir edildiğinde aslında kandırıldılar ve dereceli olarak tarihi bir açmaza girdikleri hisleri büyüyor.

Yahudilerin Beyinleri Uyuşturuluyor

Ancak ne yapabilirler? Çözümlerden birisi bu açmazı görmezden gelmek. İsrailli Şair Ephraim Seyyidon bunu, ilk intifada sırasında yazdığı ancak İsrail televizyonunun yayınlanmayı reddettiği kasidesinde dile getiriyor.

Bu kasidenin olayları, içinde dört kişi bulunan salonunda geçiyor. Bu dört kişi: Baba, anne, çocuk ve bir Siyonist asker. Oda da bir silahlı siyonist yerleşimcisi hücresi. Evin dışında yangın çıktı. (İntifadanın sembolü ve Filistin halkının ortaya çıkması). Duman evin penceresinden girmeye başladı. Ancak bu 4 kişi gayet sakin bir şekilde evde oturmuş bir televizyon dizisi seyrediyorlar. Hiçbir şeyi umursadıkları yok. Sonra hepsi beraber şöyle bir marş söylemeye başlıyorlar:

İşte biz hep beraber oturuyoruz
Sakin küçük evimizde
Rahat ve neşe içinde oturuyoruz
Bu bizim için daha iyi, gerçekten de bizim için daha iyi
Anne: Güzel, bu bizim genel durumumuz
Asker: ya da kısacası.... olumlu
Baba: Eğer burada yanması söz konusu bir kor var ise
Anne: Bu alevi söndürmek için oğlum kalkar
Baba: Burada orada küçük yangınlar çıkarsa
Anne: Oğlum bir sopayla bu yangınları söndürmeye koşar
Baba: Kalk oğlum biraz vur şuna
Baba ateşe hitap ediyor ve ona ‘zavallı’ olduğunu, kendisine yakında ya da uzakta etki edemeyeceğini, kendisinin sonunda onu söndüreceğini söylüyor. Yangın babanın ayaklarını yaktığında anne rahatsız olmuyor. Ona göre durum tehlikeli değil. Çünkü dediğine göre onda protez bir ayak bulunuyor (Amerika’dan istetebileceği). Baba, zaman lehimize işliyor, diyor. Ancak çocuk acı gerçeği bir kez daha dile getiriyor:
Çocuk: Baba baba, zamanı yaktık.
Baba: Sus.
Anne: etrafımızda bizi izleyen ve gözetleyen birileri varsa babanın, her zamanki gibi doğru söylediğini görecek.
Baba ve anne: Burada ateşe açıkça gününü gösterdik, kim gerçek erkekmiş kim hakimmiş ona ispatladık.
Çocuk: Ama baba.. ev...
Baba: Bizi gerçeklerle uğraştırma.

Bu hiciv şiir görünürde şaka gibi olsa da özünde; mekâna yerleşmiş ancak zamanı inkâr eden Siyonist yerleşimcilerin geleceğe yönelik kötümser görüşlerini saklıyor. Onlar oturmuş sessiz sakin bir televizyon dizisi izlerlerken gerçek kendilerini yakıyor. Ya da oturmuş, kendilerine gerçeklerini tam bir rıza ortamı yaratarak unutturan Siyonist propagandayı dinliyorlar. Bu hisler, İsraillilerin ‘doğum korkusu’ hikâyelerinde ‘boşluk ve İsraillilerin yönlerini kaybetmeleri’ olarak ortaya çıkıyor.

Biliniyor ki Siyonist devlet, neslin türemesini aşırı desteklemektedir. Ancak bunu üremeyi yada çocukları çok sevdiğinden yapmamaktadır. Amacı, yerleşimci sömürge öğelerinin sabitleşmesini sağlamaktır.

Filistinli Kadın ‘Biyolojik Bomba’

Ancak şu da var ki; İsrail’deki doğum oranları, dünyadaki doğum oranlarının en azıdır. O kadar ki bir yılı doğum yılı ilan ederek İsraillilerin bu yılda doğuma odaklanmalarını sağlamayı bile düşündüler. İsraillilerin cevabı beklendiği gibi hızlı, kesin ve komikti. Kilise üyelerinden bir tanesi başbakana hemen evine dönmesi ve acilen karısıyla milli görevini yerine getirmesi çağrısında bulundu.

İsrailli coğrafya profesörü Arnon Soffer’in ‘İsrail topraklarına egemenlik silahla, el bombasıyla değil şu iki alanla gerçekleşecek: Yatak odası ve cemaatler. Filistinliler bu iki alanda bizi çok da uzun olmayan bir sürede geçecekler’ dediği gibi bu, gerçekten de milli bir görevdir.

Burada birçok çocuk doğuran Filistinli kadına işaret edilerek kendisi ‘biyolojik bomba’ olarak nitelendiriliyor. Doğumdan kaçınma olgusu bazı genel sebeplere dayanmaktadır. (İsraillilerin şehirlere odaklanması ve İsrail toplumunun zevkler yönünde laikleşmesi...vs.). Ancak şunu da inkar edemeyiz ki doğumların olmaması İsrail toplumundaki özel duruma ve İsraillilerin bu anormal durumlarından duydukları endişeleri tabir etmelerine yansımaktadır. Devletin bölgede güçle kök saldığı, demografik sorun yaşadığı yani Arapların sayılarının artması, Yahudi yerleşimcilerin sayılarının azalması tehdidiyle karşı karşıya olduğu ifade ediliyor.

Tarihi Bir Çıkmaza Düştüklerini Hissediyorlar

İsraillilerin içine düştükleri ‘derin tarihi çıkmaza girme’ hissini, Siyonist bir yetkili, İsrail’in kurulmasının 40.yılı kutlamaları esnasında yaptığı şu espriyle dile getiriyor: ‘Siyonist proje, bir kötü anlamaya ve hataya dayanmaktadır. Bu proje, Filistin yerine Kanada’da tamamlanmalıydı.’

Bu söz, Yahudilerce Tevrat’ta Musa aleyhisselam’a Allahu Teala’nın nereyi istersin sorusu üzerine duraksayarak verdiği cevaba dayandırılmaktadır. Tevrat’ta geçen bu hikâyelerine göre İlah, Musa (as)’a hangi ülkeyi istiyorsun, diye sorar. Musa (as) cevapta tereddüt ederek ka ve na hecelerini 3’er kere tekrarlayarak söyleyince İlah ona Kanada yerine Kenan topraklarını yani Filistin’i verir. İsrailoğulları da bunun üzerine galeyana gelip heyheylenerek şöyle derler: “Bu Ortadoğu vebası; Arapların ve kumların çevrelediği sefil döküntü yer yerine Kanada’yı isteyebilirdin.” Bu esprileri aslında, Arapların çoğalmasından, direnişin tırmanmasından tamamen yok oluşa götüren kapalı yoldan duydukları derin korkuyu dile getirmektedir.

Tüketim oranları tırmanışta olan toplumlar, gelişmiş toplum olarak nitelendiriliyorlar. Bu oranlar artık, gelişmişliğin önemli göstergelerinden bir tanesi haline gelmiş bulunmaktadır. İsrail toplumu da gelişmiş toplum diye nitelendirilen toplumlardan bir tanesi. Bu nedenle tüketim oranlarının çok yüksek olduğunu görüyoruz. Ancak sorun, İsrail toplumunun aynı zamanda yerleşimci bir toplum olması. Yani tüketim eğilimi savaşçı yapısı tarafından baltalanmaktadır. Çünkü bu tüketim eğilimine, zevklere doğru şiddetli bir eğilim ve disiplin, askeri hazırlıktan, hazları ertelemeyi gerektiren yerleşim ideolojisi idealinden uzaklaşma eşlik etmektedir. Siyonist toplum disiplin, askeri hazırlık gibi özelliklerle vasıflandırılıyordu. Ancak 1967 savaşından sonra, tüketici anlayış kapısı önünde açıldı. Günden güne de yenileri açılmaya devam etmektedir.

Artık ‘saban bir elde makineli tüfek diğer elde’ anlayışını taşıyan eski yerleşimci zihniyeti yerine ‘yerleşimci kafa’; yani büyük mideye sahip, kafası küçük, kendi çıkarından, eğlencesinden, şahsi ihtiyaçlarından başka birşey düşünmeyen, vatan hizmetinden tamamen kaçan hatta bunu hiç düşünmeyen insan anlayışı ortaya çıkmıştır.
Bu, tüketici, maddiyatçı, bugünkü eğlencesini yarına erteleyemeyen bir insan anlayışıdır. Hazlarını ertelemeye gücü yoktur. Yarına kesinlikle güveni de yoktur. Bugün kesin içki var ancak yarın tamamen karanlık. Yaşadığı manevi krizi ve yolunu kaybetmişliğini unutmak için tüketime dalıyor.

MTV ya da 3 V Nesli

Bu nedenle Siyonist devletin siyaseti hakkında – bir İsrail esprisine göre- şöyle deniyor: ‘halkını T.V.C ile donatmaktır. Bu harfler televizyon, video ve araba kelimelerinin baş harflerini temsil etmektedir. Gençler ise MTV nesli olarak nitelendiriliyor. MTV, meşhur video kliplerin verildiği, dans, şarkı ve vücuda odaklanan, yakından uzaktan dış âlemi hatırlatmayan bir kanal.

Gençler ayrıca espresso nesli olarak da nitelendiriliyorlar. Çünkü bu gençler cafelere gidiyorlar. Oralarda espresso kahve içiyorlar. Kafalarını Milli Yahudi vatanıyla, sürekli devam eden çeşitli savaşlarla meşgul etmiyorlar. Siyonist rüyasına göre İsrail’in diğer ümmetler için çok yüksek akımlı (waltlı) bir ışık olması gerekiyordu. Ancak İsrailli bir gazetecinin dediği gibi 3 V topluluğu oldu: Volvo, Video ve villa.

İsrailli gazetecilerden bir tanesi, İsraillilerin Latin Amerika halkı gibi çalıştıklarına (yani çalışmadıklarına) ve Kuzey Amerika halkı gibi yaşadıklarına (yani yüksek düzeyli hayat tarzı yaşadıklarına), İtalyanlar gibi vergi ödediklerine (yani vergi kaçırdıklarına) ve Mısırlılar gibi araba sürdüklerine (yani deli gibi) işaret ediyor.

Konuyla ilgili yorum yapan İsrailli bir askeri yetkili, Batı Şeria’daki yerleşimin deluxe bir yerleşim olduğunu, oradakilerin tüketimci olduklarını, yerleşim bölgesine taşınmadan önce villanın ve havuzunun büyüklüğünden emin olduklarını ve savaşmadıklarını söylüyor.

Bu nedenle İsrailli gazeteler bu yerleşime ‘asla kapanmayan musluk’ nitelendirmesi yaparak dikkat çekiyorlar. Dahası ‘profesyonel yerleşimciler’ ismini verdikleri; Batı Şeria’da yerleşen ve Sina Adası’ndaki yerleşim bölgesinde olduğu gibi uygun tazminatı alabilmek için uygun vakti bekleyen yerleşimcilere işaret ediyorlar.

İsrailliler ‘Mekik Yerleşim’ nitelendirmesini de kullanıyorlar. Bu şekilde, evlerin ucuz oluşu nedeniyle Batı Şeria’ya yerleşen yerleşimcilere işaret etmiş oluyorlar. Ancak bunlar, yeşil hattın ardında çalışıyorlar. Bu da yerleşim yerlerini, yerleşimcilerin gecelerini geçirmek için kullandıkları konaklama yerlerine çevirdi. Yani Batı Şeria’da yaşadıkları yerleşim bölgeleri ile yeşil hattın ardındaki İsrail’in çeşitli şehirlerindeki iş büroları arasında mekik dokuyorlar.

Üretmeyen Tüketim Toplumu İsrail

Bir genç, uzunca çalışıp, yorulduğu, ürettiği müddetçe tüketmek, istediği ölçüde onun hakkıdır. Ancak İsrail’de durum böyle değil. Onlar biliyorlar ki Siyonist devlet bağımsız bir devlettir. Ancak Amerika’nın sürekli askeri, siyasi ve ekonomik desteği olmadığı müddetçe kendisini varedemez ve bu varlığını sürdüremez. Amerikan çıkarlarının savunuculuğu rolünü üstlenmektedir. Yani Siyonist devlet, bir görev devletidir. Üzerine yüklenmiş görevin ışığında bilinmektedir.

İsrailli gazetecilerden bir tanesi Siyonist devleti, başı washington’da kuyruğu ise Kudüs’te olan bir ‘koruma köpeği’ olarak vasıflandırmaktadır. Bu; ilginç, tam yerinde, açık ve sert bir değerlendirmedir.

Her zaman şakalarda bir gerçek payı vardır. Maliye bakanlarından bir tanesi Şekel’in dolara endekslenmesi planını teklif ettiğinde (bu plan, pratikte uygulanmışsa da teorikte reddedildi), kilise üyelerinden bir tanesi olan Cohen Jiiola da, İsrail parasının üzerine Davud’un yıldızı ve İsrail liderlerinin resimlerinin bir kıyısında Abraham Lincoln’un resminin konulmasını ve Yahudi öğrencilere, Yahudi tarihi yerine Amerikan tarihi okutulmasını teklif etmişti.

Jerusalem Post Gazetesi, maliye bakanı ve bir şahıs arasında geçen hayali bir diyaloğu şöyle verdi:
Bakan: İlk adım bütçeyi azaltacağız, ikincisi de Şekel’i kırıp yerine doları kullanacağız.
Şahıs: Üçüncü adım nedir?
Bakan: Durum gayet açık. Hepimiz topluca Brooklyn’e gideceğiz. (Newyork’ta Yahudilerin yaşadığı mahallelerden bir tanesi).

Tüm yukarıda sayılanlardan ötürü İsrailliler, Siyonizm’in kendilerini hidayet yoluna ileten harita olmadığını, Filistin’in kendilerine dendiği gibi halkı olmayan bir toprak değil aksine işgalciye karşı bıkıp usanmadan, yorulmadan, yumuşamadan direnen bir halkın toprağı olduğunu hissediyorlar.

Zionism ve Zombie Aynı Şey Sayılır

İsrailli yazarlardan bir tanesi ‘siyonizm’ ve ‘dikkate alınmayan’ kalıpları arasında büyük bir fark olmadığına işaret ediyor. Bu iki kelime arasındaki tek fark İngilizce yazılışlarındaki o harfi ya da sıfırdır. Siyonist; tzioni, dikkate alınmayan ise tzini demektir. Siyonizm; bu Yahudi milliyetçiliği olduğunu iddia eden ideoloji, en yüksek düzeyde coşku ve kararlılığı gerektirmektedir. Oysa artık önemini kaybetti ve iddia edilen bu milliyetçiliğin üyeleri olan; siyonizmin kendilerini sürgündeki esirliklerinden kurtarmaya çalıştığı Yahudilerin dikkate almadıkları bir şey oldu.

İsrail’de mizah yazarlarından bir tanesi, İngilizce sözlüğün aynı sayfasında geçen Zionism ve Zombie kelimelerine işaret ediyor. (Zombie, vücuduna olağanüstü bir gücün girmesinden sonra tekrar hayata döndürülen ölüdür. Bu nedenle hareket edebilir. Ancak konuşamaz ya da iradesini özgürce kullanamaz.)

Bu durumda bir bağlantı olduğunu belirterek Siyonizmin de Zombie’den başka bir şey olmadığını; yani hareket eden bir cismin olduğunu ancak bu cismin hayatının ve bir manasının olmadığını söylüyor.

Bu mizahi kitap, gerçekten çok fazla uzak değil. Orada binaları yasta olan birçok yerleşim bölgeleri bulunuyor. Hiç kimsenin yaşamadığı bu yerleşim bölgesine şöyle bir levha asılı oluyor: ‘Hayalet Yerleşim Bölgesi’ ya da Zombei Yerleşim Yeri; yani ceset var hayat yok.

Tüm bu gelişmelere bakarak Siyonizm kelimesi ‘konuşmayan ahmak’ (Jerusalem Post, 26 Nisan 1985) ya da ‘açık şekilde abartılı gösterişli vatanseverlik’ ya da ‘siyaset alanında saflık’ anlamına gelmektedir. (The Economist Gazetesi, 21 Temmuz 1984) ve Bernard Avishai’nin ‘Siyonist Trajedi’ isimli kitabı, sayfa 26)

Anlamsız Bomboş Bir Toplum


Açıkçası kelimelerin semantiği ya da perspektifi iki grup insana işaret etmektedir: Dışarıdaki siyonistler; yani İsrail’e gelip gerçekle alakası olmayan hitapları dinlemeyi seven siyonistler. Bu hitap saf, aptalca iddialarla ve aleni milli övgülerle dolu.
İkinci olarak konuşmayı kendilerinin yapması gerektiğini bilen yerleşimciler. Bu yerleşimciler, yaptıkları konuşmanın kuru, abartılı ve anlamsız olduğunu çok iyi bilmektedirler. Ancak bu konuşmayı, gelen misafirleri kendilerine çokça hediyeler versinler diye herhalukarde yapmak zorundalar.

Yani ‘siyonizmin vermesi’ gibi bir ibarenin anlamı, kocaman içi boş anlamsız bir söz söyledi, demek. Bir manası olmayan ses. Ruhu olmayan beden. Gösterileni olmayan gösteren. Ya da Mısır halk dilinde dediğimiz gibi, uyduruk söz; boş söz içinde boş söz meselesi. Delilleri artırmak için şunu da ekleyebiliriz: Rızık Allah’tandır. Ya da şu dediğimiz sözü de bileceksiniz: ‘Rızık Amerika’dan ve Diaspora Yahudilerindendir’!! Allah bilir.


*Filistin davasına olan ilgi ve yakınlığıyla bilinen Üstad Dr.Abdulvehhab El-Mesiri, kendisine yardımcı olan bir kadroyla beraber ‘Yahudi Yahudilik ve Siyonizm Ansiklopedisi’ isimli büyük bir eser hazırlamıştır. Eserin hazırlanması ise yarım yüzyılı bulmuştur. 1938 yılında Mısır’da doğan El-Mesiri, 1959 yılında Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi. 1964 yılında ise Amerika’nın New York Şehri’ndeki Columbia Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı İngiliz Edebiyatı alanında mastır yaptı. 1969 yılında New Jersey Üniversitesi’nde aldığı eğitimi sonucunda doktora unvanına ulaştı. Siyonizm hareketi üzerine en önemli tarihçilerden bir tanesi sayılan El-Mesiri, hayatının son dönemlerinde kanser hastalığına yakalandı. 3 Temmuz 2008 tarihinde de Mısır’da tedavi görmekte olduğu Filistin Hastanesi’nde hayata gözlerini kapadı.