İKLİL
  Ve'l-Asr
 

      VE'L-ASR

  Ben ne kadar kötü isem sen de o kadar kötüsün. Ben ne kadar iyi isem sen de o kadar iyisin. Kötü olduğum için seni kötüleştireceğim. İyi olduğum için seni iyileştireceğim. Eğer istediğin kötülük ise benden yararlanabilirsin. Beni kötüleştirmek senin elinde. Benim iyiliğimi istiyorsan iyileşmek de senin elinde. Sen iyilik gösterdikçe ben iyileşeceğim. Aynı durum benim senden ne istediğim, seni ne olarak istediğim bakımından da geçerli. Bir mürşidin söylediğini müridan kendini dönük bir ifade bularak her zaman tekrar etse gerek: Allah' ı arıyor iseniz niçin bana geldiniz? Allah' tan ğayrısını arıyor iseniz niçin bana geldiniz? Ve sonra Albert Camus: "Dünyanın herhangi bir yerinde bir etk insan mahpus ise kendimi asla özgür hissetmem". İnsanlık tarihi her insanda teker teker mündemiçtir. Madem ona bilinç kazanma yeterliği verilmiştir, madem her insan d ua edebilir; o halde her insan insanlığın bizatihi kendisidir. insanların, kültürlerin, toplumların ve medeniyetlerin eş zamanlı olmadığını ileri sürenler her şeyden önce kendi hakikat arayışlarındaki eşzamansızlığın kusuruna baksınlar.
  Diyeli ki mahallemizde yangın çıktı. Bir çok ev yandı, bir çok ev yangından zarar gördü. Yalnız bir ev var ki mahallenin ortasında olmasına rağmen ne yandı, ne de zarar gördü. Bu benim evimse içimde hangi hisler doğacak? Yanmayan ev senin ise sen neler hissedeceksin? Senin yanmayan evin dolayısıyla benim neler düşündüğüm; benim yanmayan evim dolayısıyla senin neler düşündüğün çok önemli. İşte bak, görünüverdi ne kadar birbirimize benzediğimiz. Muallakta oluşumuz nasıl da ortak! Bir tarağın dişleri gibiyiz. Aynı spa (hatta aynı sopa) bağlıyız; ama en yakın çevremiz bomboş. Bu boşluk içinde iyi ve kötü oluyoruz., iyileştiriyor veya kötüleştiriyoruz.
  Hepimizin evi yandığı halde senin evin yanmadığı için sevinirsen yalnız kendin kötü olmakla kalmaz hepimizi kötüleştirirsin. Evi yanmayan sen sevincine denk düşen bir şey yapar yapmaz bizlerin neler, ne kötülükler yapacağımızı bir düşün! Ama sen evin yanmadığı halde biz evi yananlara şu veya bu yolla iltihak edecek olursan bizden nice iyilikler  neş'et edecek!
  Allah bize bir beden ve bir ruh verdi. Bu bizim yanmayan evimizdir. Çünkü hala var. Eğer bedenimizdeki ve ruhumuzdaki kusurları görüp evimiz yanmış gibi tavır takınırsak nankörlük etmiş oluruz. Düşünmeliyiz ki bedenimiz ve ruhumuz hiç omayabilirdi. Hiç bir zaman varlık alanına girmeyebilirdik. Bedenimizdeki ve ruhumuzdaki kusurla rbizim "yanabilir" bir ev sahibi olduğumuzu bize öğretsin diye var. Başkalarınınn  evinin yandığını anlayabilelim diye kusurluyuz. Bir başkasının evinin yandığını anlayamamak, bizim kusurlarımıza rağmen, kusurlarımızla birlikte, giderek kusurlarımız için bir hayat sürdürmeyi göze almamız demeye gelir. Başkalarının da kusurlarını koruyarak bir hayat sürmesini bekleriz. Bunu yapamayanları küçük görür, aşağılarız. Yanmadığı kadar bizim olan evimizi "hiç yanmayacakmış" kabul eder  ve bununla gücümüzü sınarız. Bu durum insanın istiğna durumudur. Nankör ve müstağni insanın bağlı olduğu sapı (veya sopu) kendi eseri sayması, kendini biz evi yananlar karşısında borç yükü altında symaması demektir. Bağları tesis edenin Allah olduğunu bileydi kendisine verilen yanabilir mülkün içinde bulunduğunu da bilecekti.
  Nankör ve müstağni insanın bilmedikleri yanında bildikleri de var. O neyi, nerede ve nasılyapacağını bilir. Ama yaptıklarının sebebini sordurtmaz. Niçin sorusunu soranlara düşmanlık gösterir. Çünkü yaptıklarının kendisine verilenleri kötüye kullanmak suretiyle yapıldığının ayan beyanoluşuna katlanamaz. Hümanizm böyle bir istiğnadır, bize hakkı tavsiye etmez, çünkü yanmamış evi ulular, yüceltir; bize sabrı tavsiye etmez, çünkü biz evi yanmış olanlara katılmaya, yanmayan evden bizim hissemize düşeni vermeye hiç niyeti yoktur.

Ve'l-Asr / İsmet ÖZEL