İKLİL
  Diaspora
 

                     

         DİASPORA

 

 

 

 

  Yahudilerin milattan önce 586’da Filistin’den sürülmelerini ve yeryüzüne dağılmalarıı ifade eden “Diaspora”, Latince dağılma / parçalanma manasına geliyor. Yahudi tarihinin büyük sürgünü, bu yurtsuzlaşmayı ve yeniden yurtlanma özlemini birlikte içeriyor. Diaspora, bu tarihsel olayın çağrışımları üzerine sadece dinsel değil, aynı zamanda felsefi, siyasal ve sosyal anlamlarda da kullanılıyor.

  Geçtiğimiz günlerde yaşamın nalmasızlığına ancak yetmiş yıl dayanabilen ve intihar eden Fransız Filozof Gilles Delauze, düşünceyi bir “Geofelsefe” kurarak açıklamaya çalışan Niezsche çizgisinin en önemli temsilcilerinden biriydi. Felix Guatteri ile birlikte geliştirmeye çalıştıkları bu yeni felsefi perspektifin özgün ürünlerinden biri olan “Felsefe Nedir?” adlı çalışmada, bir coğrafya olayı olarak toprakla yurtluğun ilişkisini düşünceye uyarlar ve felsefenin kavarm üreterek, toprağa tutunmak gibi yurtlandığını, bunun için de bir ortama, bir dostluk ve tartışma düzlemine gereksindiğini söyler. Ama önceden yurtsuzlaşmış olmak, yani yeniden toplanma ve toplumsallaşma ihtiyacı duymak icabeder. Çünkü yurtsuzlaşma, “yadel” duygusuyla yeniden toplanma  ve tutunmayı besler. Bu ise düşünme düzleminde kavramlar vasıtasıyla gerçekleşir. Delauze, eski Çin ve Hind’in (Doğunun) yalnızca figürler yoluyla gerçeği zihinde yansıttığını, eski yunanın ise kavramlar üzerinde yurtlanarak gerçeğin içerisine kök salabildiğini ileri sürer. Bunun nedeni olarak da, yunanlıların sürekli fiziksel olarak da yurtsuzlaş(tırıl)dıklarını ve göçmenlik, yabancılık ve tutunma ruhuyla sitelerde yurtlanabilmelerini gösterir. Delauzenin geofelsefesi bir zihinsel diaspora çözümlemesidir.

  Diaspora, bir yersiz yurtsuzlaşmadır. Hem bedensel hem de felsefi, siyasi ve sosyal bir parçalanmadır. Köklerden kopma, toprağın köke tutunamaz oluşu, yabacılaşma ve sürgün, dışlanmışlık ve  kopuştur. Aynı zamanda bir gurbet acısı ve yeniden dönme hırsıdır.

  Diaspora, zamanın içinde bir yenien oluş hali, mekanın içinde bir yeniden kurulma durumudur. Bedenin, ayaklarını tekrar tanıdık bir toprağa basması, zihnin figür ve sezgilerini kavramlar yoluyla yeniden inşe etmesidir. Parçalanmışlığın acısıyla toplanma ve dostluklar kurma çabası, ama tekrar yurtlanana kadar her dem yeniden parçalanma ve yabancılaşma yarasıdır.

  Diaspora, parçalanırken dram, toplanırken trajedidir.

  İkibinli yıllarda, bin dört yüz yaşındaki İslam Ümmetinin de bir diaspora yaşadığı söylenebilir. Kuranı Kerimin salt yahudi kavmini uzun uzun anlatmadığını, İsrailoğullları şahsında muhtemel ve mümkün “biz”i anlatmaya çalıştığını düşünürsek, siyasi, sosyal ve felsefi düzlemde süren “diaspora”mızın nedenlerini de keşfetmeye yöneliriz. Ama önce yaşadığımız şeyin; yani parçalanmışlımızın, dağılmışlığımızın, yurtsuzlaşmışlığımızın, yabancılaşmışlığımızın ve aynı zamanda toplanma trajedimizin, yani İslam Devletinin, İslam Toplumunun, Adil Düzenin, İslam Birliğinin, İslam Medeniyetinin bir diaspora olduğunun farkına varmamız gerekiyor.

  Önve kökten kopuşun, Kurandan uzaklaşmanın, hurafe, bid’at, metafizik safsatalar ve batıni saçmalıklarla öze yabancılaşmanın ve buna karşı İslamcılığın, İslam Düşüncesinin, Kuran ve Sünnete dönüşün, yeniden iman etmenin, Tevhidi bilincin, bizimyersiz yurtsuzlaşmamız ve yeniden yurtlanma çabamızı ifade ettiğini kabullenmemiz gerekiyor.

  Çünkü diaspora, dağılırken ihanetin, çözülüün, kendine güvensizliğin ve münafıklığın ilahi adaletle cezalandırılması ve toplanırken ihlasın, sabrın, sebatın ve cehdin aynı iahi adaletle ödüllendirilmesidir.

  Diaspora insanların, insan topluluklarının, iman edenlerin ve etmeyenlerin imtihanıdır.

  Sürekli bölünen ve sürekli birleşmeye çalışan, zaman zaman toplanıp dostluklar kuran, halleşen, helalleşen, karışan; zaman zaman da kopan, küsen, uzaklaşan; biraradıkla dağılmışlığı; kollektivite ile yalnızlığı; yanyana durmakla yabancılaşmışlığı; çalışma ile çatışmayı aynı anda birebir ve sürekli yaşıyor olmanın içimize sinmiş, yayılmış ve yaygınlaşmış mikro diasporalar olduğunu anlamamız gerekiyor.

  Zihinlerimizin dağınıklığını, toplanma çabalarının tutunamamasını, on yıl önce topladığımızı sandığımız düşüncelerimizin birkaç olayla darma dağın oluşunu, dağıttığımızı sandığımız fosillerin mantar gibi toplanıp di adına ortalığı sarışını, yıtıklarımızın yeniden yapılışını, yaptıklarımızın yerle bir edilişini farklı bir diaspora olarak kavramamız gerekiyor.

  Bedenlerimizin tanıdık olmayan mekanlara yurtlanmaya çalışmasını, ellerimizin bizi yıkanları tutmaya yönelmesini, gözlerimizin menedilişe alışmaya başlamasını, ruhlarımızın tavsiye edilmiş dostlukları terkedip bencil çıkarlarımızın cazip ama güvenliksiz sahillere vuruşunu, beynimizin kavram üretmeyi bırakıp, aksiyoner ya da reaksiyoner olarak ya geçmişin masallarını ya da bugünün yalanlarını tekrar ve taklit etmeye alışmasını, dramatik bir diaspora olarak hissetmemiz gerekiyor.

  Sürekli çözülüyor ve daima toplanmaya çalışıyoruz. Siyasal planda kök salıyor, sosyalitede dağılıyoruz. Kollektif bir dostluk düzlemi inşa ederken, bireysel bir yabancılaşma süreciyle yıkılıyoruz. İdeolojik bir yurtlanma yaşarken, ahlaki bir yurtsuzlaşma ile yeniden kopuyoruz. Felsefi planda kök salma ile tutunamamayı aynı anda yaşıyoruz.

  Bu bizim dramatik ve trajik diasporamızdır işte.

  Yahudiler, diasporadan sonra fiziksel bir yurtlanma ile İsraillerini kurdular. Zihinsel bir yurtlanma sonucu da kendi siyasi, ekonomik, felsefi, kültüel ve ahlaki  sistemlerini ürettiler. Üstelik Yahudilik, ed-din olmaktan çıkmışitikadı dışında, adeta evrensel bir yaşam tazıolarak bayağı yaygınlaştı. Yeryüzünde itikadi anlamda kabaca on sekiz milyon, yaşam tarzı anlamaında ise her din ve ırktan birkaç milyar yahudi ortaya çıktı. Yahudi diasporası, yahudiliğin şeytani kimlikle geri dönüp hem Filistin’e, hem tüm yeryüzüne, hem de insanoğlunun zihnine büyük ölçüde yeniden yurtlanmasıdır. Bu, yahudilerin, çabaları karşılığında İlahi adaletle layık oldukları şeyle ödüllendirilmesidir.

  Bizim diasporamız, dramatik dağılışı ve tarjik toplanışı ile hala sürüyor. Bu nedenle bizden öncekilere bakıp ders almak, yahudilere ayna tutup kendi içimizdeki yahudiliği keşfetmek zorundayız. Yüce kitap, bir kavme ilelebed düşmanlık yapmamızdan çok, düşünüp öğüt almak için Musa’nın ümmetini anlatıyor.

  Geçmişimizi ve geleceğimizi, yahudiyle savaşmanın yanında, yahudilikten arınma hassasiyeti ve çabası tayin edecektir. Diasporadan kurtulup, hem bedensel hem zihinsel bir yeniden yurtlanma çabasının ilahi adaletin ödülüne layık görülebilmesi için daha çok yolumuz var. Çünkü bizim layık olmamız gereken yerde durduğumuz oldukça şüpheli.

 

 

 

Sessizlik Senfonisi  /  Ahmet ÖZCAN